Sanat ve İnsandan, sanat’ta yeni insana
Büyük S ile başlayan Sanat diye bir şey yoktur, toplumsal süreçlerde üretilen sanat vardır. Bireysel alanın ve düşüncenin ürünü olarak tanımlanan Sanat, insan kavramı üzerinde kurulurken. Toplumsal süreçleri gözardı etmeksizin bireysel alanlarında, politik olduğunu söyleyen sanat yeni insanı oluşturan bir dinamiktir. Bu dinamikten bi haber olanlara itafen yazılmış olan bu yazı, sanat kavramını tüm boyutlarını ortaya koyarak sanatın oluşturduğu bireyciliği yani insanı kırarak, sanattan yeni insanı işaret eder…
Sanatın varlık nedeni hiçbir zaman aynı kalmaz. Sınıflara bölünmüş ,iç çatışmayı sürdüren toplumda sanat farklı görevler üstlenmiş ve propaganda yapılmıştır .Propaganda Latincede propagare kökünden (bir filizin toprağa dikilerek yeni bitkiler elde edilmesi) doğan “propagand” kelimesinin (yayılması gereken) doğmasından oluşmuştur. 1622 de 30 yıl savaşlarının başlamasıyla Papa XV. Gregory Hristiyan olmayan ülkelere gönderilen misyonerler vasıtasıyla Hristiyanlığın yayılmasını gözeten Congregatio de Propaganda Fıde (İnancı Yayma Meclisi)'ni kurar. İlk sistemli propaganda kullanılan dönem bu dönemdir. Kelimenin orijinali alçaltıcı ve olumsuz anlamlar içermemektedir. Ancak Fraser’e göre propaganda, tüm etkinliklerini içermese de, insanlığın doğuşundan ya da en azından yüksek hayat formunun oluştuğu dönemlerden beri uygulanmaktadır. Yani özüne bakıldığında propaganda ;inanç,değer ve uygulamaların sistematik bir şekilde yaygınlaştırılması anlamına gelir.
İspanya’da (M.Ö. 15.000-10.000 dolayları) ve güney Fransa’da (M.Ö. 15.000-10.000 dolayları )mağara duvarlarına ve kayalar üzerine çizilmiş hayvan resimleri İnsan becerisinin ilk izleridir. Sanat tarihi bu resimleri ayinsel,yani bu resmi yapmaktaki amacı o hayvanı çabuk ve kolay avlayabilmek için yaptıklarını varsaymışlardır. 3.yy da Çin’de kumaş baskılar ile ortaya çıkan yüksek baskı tekniği bu dönemde propaganda olarak kullanılıyordu. Bir imgeyi defalarca basıp onu halka dağıtan insan ,günümüz Sanat anlayışını ve sanat kavramını tartışırken bize ışık tutuyor… Buradan yola çıkarak toplumsal durumlar değişse bile,sanatın hiç değişmeyen; gerçeği yansıtma niteliğinin ve propagandasının varlığıdır.
Ve sanatın tarihi, yani insanlık tarihi sınıf çatışmalarının tarihidir.
Marx’a göre ‘İnsan tarihinin ilk öngörüsü, elbette, yaşayan insan bireylerinin varlığıdır. Böylece ilk kurulması gereken gerçek bu bireylerin fiziki organizasyonu ve öte doğayla kurduğu ilişkileridir. Tarih hiçbir şey yapmaz, engin zenginliklere sahip değildir, savaşlar yapmaz. O insandır, gerçek, yaşayan insan hepsini yapan, sahiptir ve dövüşür’; “tarih” insanı kendi amaçlarını gerçekleştirmek için kullanan ayrı bir kişi değildir; tarih amaçlarını kovalayan insan etkinliğinden başka bir şey değildi.
Bu yüzden insan doğasının kesin niteliğini dikkate almaya başlamadan önce bile, ‘gerçek, yaşayan’ insanların, ‘amaçlarını kovalayan insanlar’ın Marx’ın tarih kuramının yapı kalıpları olduğunu görebiliriz. İnsanlar dünyaya etki ederler, onu ve kendilerini değiştirirler; böylece de ‘tarih yaparlar’. Hatta bunun ötesinde, insan doğası iki anahtar rol oynar. İlk olarak, üretici güçlerin büyümesi açıklamasının bir parçasıdır, Marks bunu tarihin “itici gücü” olarak tanımlar. İkinci olarak, insanın bir takım ihtiyaç ve güdüleri kapitalizmde oluşan sınıf kutuplaşmasını açıklar.
Ve sanat insanın dünyayı tanıyıp ,değiştirebilmesi için gereklidir. Dünyayı değiştirme hedefi olan bir sınıf için sanatın görevinin kişisel haz yerine,aydınlanmak,eyleme itmek olması ne denli doğruysa, sanatta; sınıf olgusunu, bütünü ile bir yana bırakamayacağı o denli doğrudur.Çünkü özündeki insandan,toplumsal süreçlerden ve sınıfın farkındalığından yoksun olan sanat, sanat olmaktan çıkar.
İçinde yaşadığımız yabancılaştırılmış dünyada, toplumsal gerçekler dikkati çekecek bir ışıkta, konunun ve kişilerin içinde ortaya konmalı. Sanat yapıtı devinimsiz benzeşme yolu ile değil de, onun eyleme katılmasını, karar vermesini sağlayacak yargı gücüne seslenerek kendine bağlamasını bilmelidir. Seyirciyi seyretmenin ötesinde daha verimli bir davranışa itmeli,düşünmesini,sonunda ''bu iş böyle gitmez, Buna bir son vermeli ! '' dedirtebilmelidir.
Sanat’tan İnsana, sanat ve yeni insana uzanan büyüteçte görülen gerçeklik, Sanat’ın bireyciliğinden sıyrılıp, insanlık tarihinde (sınıf çatışmasında) varlığını ve bu varlığını propaganda(inanç, değer ve uygulamaların sistematik bir şekilde yaygınlaştırma)’sı ile yeni insan(sınıfsız toplum)’a ulaşma çabasının kısa ve yetersiz açıklaması niteliğinde bir tespittir...
Sema YAYLA
(Kaldıraç Dergisi)
Panayır Saati Gök maviye yakın , kızıldan bozma bir yavruağzı ile aydınlatıyor içimizi. İçimiz ölümler dehlizinden geçerken mücadele dolu bir acıyla yüklü. Bilinmeyenin kıyısında incelikle taşıdığımız kalbimiz orta yerinden çatlamakta. Çatlaktan sızan ''hü'' sesleri hücum ediyor sabaha. Gök asıldığı yerden kaçmaya hazırlanıyor. Tersleşmiş başparmaklarıyla kendini Tanrı ilan eden Simülakrlar'ın cehennemine meydan okuyor Uranos. Dur ihtarına uymuyor Uranos. Tersleşmiş başparmaklarıyla kavradıkları silahlardan nizami bir ses yankılanıyor. Takıdı tak tak tak, takıdı tak tak , ta tak, taak tak ! Uranos rüzgarı alıyor göğsüne , dağlar boyunca koynunda saklıyor nizami seslerin içine sinmiş ''hü''leri . Bir yankının içine siniyor tak taklar , rüzgarı hapsediyorlar dağların eteklerine. Dağlar dorukların
Yorumlar
Yorum Gönder