Ana içeriğe atla

PANAYIR SAATİ

                                                             
                                                                   Panayır Saati





 
   Gök maviye yakın , kızıldan bozma bir yavruağzı ile aydınlatıyor içimizi. İçimiz ölümler dehlizinden geçerken mücadele dolu bir acıyla yüklü. Bilinmeyenin kıyısında incelikle taşıdığımız kalbimiz orta yerinden çatlamakta. Çatlaktan sızan ''hü'' sesleri hücum ediyor sabaha. Gök asıldığı yerden kaçmaya hazırlanıyor.

 Tersleşmiş başparmaklarıyla kendini Tanrı ilan eden Simülakrlar'ın  cehennemine meydan okuyor Uranos. Dur ihtarına uymuyor Uranos.

 Tersleşmiş başparmaklarıyla kavradıkları silahlardan nizami bir ses yankılanıyor. Takıdı tak tak tak, takıdı tak tak , ta tak, taak tak !

 Uranos rüzgarı alıyor göğsüne , dağlar boyunca koynunda saklıyor nizami seslerin içine sinmiş ''hü''leri .

  Bir yankının içine siniyor tak taklar , rüzgarı hapsediyorlar dağların eteklerine. Dağlar doruklarında gizlediği hıncı büyütüyor rahminde. Dağların rahmine giremezsiniz,  orası gizli geçitlerin olduğu , Eirene'nın evi, orası Eros'un korumasında, orası Uranos'un cenneti.... Dağların rahmine giremezsiniz, eğer girecek olursanız hayat ipliğiniz bükülebilir. Eğer girecek olursanız , Artemis'in memesinden akan sütle büyümüş çocukları bulabilirsiniz karşınızda .

 Dağların rahmine sadece rüzgar girebilir ''hü'' sesleriyle. Ve gök davet edilir,  günün en hüzünlü anında bile çalınan tam tam sesleriyle. Tam tamları iyi duymalısınız, tam tamlar bir savaşın en neşeli anında gizlenen en hazin sahnedir. Bir ölümün ardından yazılan hüzün notalarının en canlı renklerle boyanmış panayır saatidir.

  Nizami seslerin yoğunlaşıp, cehennemin savunuculuğunu yapan sahte tanrıların gözetiminde ipimizi eğiriyoruz. İp eğrilip  çanaklarda kızıl toprakla yıkanıyor , Mezopotamya'nın en derin izlerini taşıyor motiflerinde. Kilim dokunup seriliyor dağın rahmine , ve Artemis'in çocukları Eros'tan aldıkları aşk meyvesini kesiyor sofraya . Eros'un aşk meyvesini bilmelisiniz , en çorak topraklarda damıttığımız suyla büyüyen domates fidelerini görmelisiniz.

  Bir ucu halay, bir ucu zeybeğe bağlanan toprağa yüzünüzü sürüp dağlara yüzünüzü dönemelisiniz ve dönmelisiniz sırtınızı yaratılan simülasyona. Kendini Tanrı ilen etmiş Simülakrlar'ı , Uronos'un önderliğinde alabora etmelisiniz.

  Bir ölümün ardından yükselen sözleri işitmeli ve panayır saatine yetişmeliyiz. İçimizde taşıdığımız acı yüklü mücadeleyi göğe teslim ederek , gözlerimize yerleşmiş domates fidelerini, gözyaşlarımızın denetiminde büyütmeliyiz.

  Büyüttüğümüz fideleri dikmeliyiz yakılan Dersim dağlarına ,ve Sivas'a, ve Çorum'a ,ve Gazi'ye  ve Rojava'ya, ve Roboski'ye,  ve Suruç'a, ve Silopi'ye, ve Gezi Parkı'na , ve Ege'ye, ve Marmara'ya, ve Karadeniz'e, ve Akdeniz'e, ve İç Anadoluya, ve Doğu Anadolu'ya, ve Güneydoğu Anadolu'ya , ve kalbimize  ...

Sema Yayla

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

NEYİN PARÇASI OLDUĞUMUZU BİLİYORUZ BİLDİRİSİ

         Bizim için; bol direnişli,bol koşmalı,bol gözaltılı,bol hapishaneli,bol ölümlü,bol talcidli,bol limonlu,bol ağlamalı,bol gülmeli,bol sevdalı,bol ayrılıklı,bol dizeli,bol pankartlı,bol sloganlı,bol dayanışmalı ,bol sapanlı,bol mahkemeli yıllar oldu. Onlar için; bol kutulu,bol kanlı , bol çalmalı, bol yalanlı,bol kesmeli,bol camili,bol saraylı  yıllar oldu.  Bizim için; bol umutlu,bol baretli, bol kömürlü, bol ağrılı,bol anneli,bol çocuklu,bol ağaçlı,bol zeytinli ,bol baskınlı,bol boyalı yıllar oldu Onlar için; bol kutulu,bol kanlı , bol çalmalı, bol yalanlı,bol kesmeli,bol camili,bol saraylı  yıllar oldu. Bizim için; bol alkollü,bol halaylı,bol horonlu, bol çadırlı,bol barikatlı ,bol tazyikli,bol kardeşli, bol aşklı,bol sarılmalı,bol yaralanmalı,bol sınavlı,bol bildirili,bol manşetli ,bol madenli, bol kırmızı kartlı yıllar oldu Onlar için; bol kutulu,bol kanlı , bol çalmalı, bol yalanlı,bol kesmeli,bol camili,bol saraylı  yıllar oldu. Bizim için; bol kedili, bol

Şeftali Bayramı

    Siyah Pelerinliler'in atları sürdüğü zamanlardı. Şafak sökmekte ve vapurlar iskeleye kelepçelenirken , biz pamuk şekerleri yüzümüze sürüyorduk. Sokaklar geceden kalma mide bulantılarına eşlik ediyordu. Betonların arasında büyüyen şeftali ağacına sarılıyorduk umutla. Kadife giysisinin altına sakladığı yumuşak, ekşi ile tatlıyı içinde barındıran şeftaliyi okşuyorduk parmak uçlarımızla...  Su şişelerini küllük olarak kullandığımız zamanlardı. Bir bitişin ardına sıraladığımız doğumları konuşuyorduk, pervasızca.  Bir gece kahve çekirdeğinden çıkan atlara binip gidiyorduk. Arkamızda Siyah Pelerinliler... Mahzenlere gizleniyorduk .  Mahzenler , kaosun gizlendiği gizli geçitlerdi.Bir kaç tanıdık yüze sarılıyorduk heyecanla. Heyecanımız dalından düşmeye korkan şeftali naifliğindeydi.  Bir gece mahzende şeftali doğruyordum çocuklara. Bir gümbürtü ile dağıldık etrafa. Tanıdık yüzlerin kaybolduğu, Siyah Pelerinliler'in at sürdüğü zamanlarda, koşuşan çocuklardık...  Sonra Rialto kö