Ana içeriğe atla

Büyük Başkan’ın yolundan…

Büyük Başkan’ın yolundan…
Süleyman Seba’nın ölümünün ardından bir yazı fırladı ortaya ”Nefret” üzerine . Kim var kim yok üşüştü başına… Bir taraf Seba için MİTÇİ-KATİL derken, diğer taraf o bizim Beşiktaşımızın Büyük Başkanı dedi.Ve bu kargaşa içerisinde bir grup diğerine dert anlatmaya çalıştı. Dert anlatılamayan noktada tehtidler savruldu. Öncelikle şunu belirtmeliyiz ; ”Söyleyecek bir sözü olmayan insan tehdit eder ”
Vuracakmış,kıracakmış,karşısına çıkacakmış .Bırakın çıkmak isteyen çıksın biz çıkmıyoruz. Süleyman Seba’nın yolunda, Beşiktaş bizim için çok önemli ve bunun önemini anladığımız için tartışmadan çekiliyoruz. Tartışmadan çekilmek elbet söylenen nefret söylemlerini geçiştireceğiz anlamına gelmiyor. Hepsinin ama hepsinin cevabı sözcüklerle verilecektir bundan kuşku duymayınız. Ama şimdi tüm Beşiktaş taraftarını sükunete davet ediyoruz. Elbette bu sükunet eylemsizlik demek değil, eylemlerimizi yazarak, bıkmadan kendimizi anlatarak yapacağız.
Konumuza dönecek olursak , öncelikle nefret naraları atan arkadaşlara bir şeyi hatırlatmakta yarar var.Bir takımı sadece başkanıyla,taraftarıyla,oyuncusuyla,transferleriyle değerlendiremezsiniz .Çünkü bu saydıklarımız bir bütündür ve bütünü değerlendirmek zorundasınız.Değerlendirmenizi yaparken biz size anlatalım Süleyman Seba özellikle Semtin çocuklarının duygusal bağlar kurduğu,tavla oynadığı ve karşılıklı sohbet ettiği bir insandı.Özellikle bay nefret söylemleri buraya dikkat ediniz. Seba Semt’te bizim çocuklarla rahat bir şekilde otururdu. Hani katliamcı olan bir insanın isimleri her yerde asılı olur ve elbet yaşamları rahat geçmez ya. Yani ağabeylerimizden, ablalarımızdan biz böyle öğrendik, katiller rahat uyuyamazmış… Bu işte bir sıkıntı görüyoruz, ama bu sıkıntıyı tam tersinden sizde görüyoruz. Ama biz size anlatalım, Seba tek başına oturabilecek kadar kendinden emindi. Evet Süleyman Seba Beşiktaş taraftarının birebir tanışamadığı ama hep çok sevdiği insandı. Evet Süleyman Seba mitçiydi bunu bizlerde biliyoruz, hele ki nefret yazısından sonra bilmeyenlerde bildi… Nefret naraları atan yazıyı yazan arkadaş ve bu arkadaşın düşüncesine katılan herkes ajitasyonlu, propagandalı ve nefretlerle dolu bir tutum içerisinde.
Öncelikle Süleyman Seba Mit’te görev yapmıştır ve görevinden istifa etmiştir. İstifa ettiği dönemde en önemli şeyin ”Beşiktaş ” olduğunu söylemiş ve geriye kalan tüm yaşamını takımına adamıştır. Elbette ki Seba büyük bir takımın başkanıydı ve her alanda olduğu gibi bu alanda da yani futbol camiasında da kirlilikler vardır. Bugün bu camianın da sistemin bir parçası olduğu gerçeği passolig uygulaması ile gözler önüne serilebilir. Fakat kaçırılan nokta şu , Seba bizim düşündüğümüz bir futbolu savundu ”Halk’ın futbolunu”. Süleyman Seba ile ilgili iki düşünce ve iki duygu .Bunları tek bir alanda ayrı ayrı değerlendirmek gerekir. Ama en başta şu paradigma kurulmalı , ” kaygı sorguya-sorgu gerçeğe ” yönlendirir. Ve bu böyle devam eder…Topyekün kaygılandığımız nokta Süleyman Seba’nın MİT’te görev yapıyor olması – görev yaptığı yer ise personelden sorumlu kişi olması… ”katliamların gerçekleştiği tarihte bu görevi yapması ve arkasından istifa etmesi… ” Peki böyle bir insan bizim için nerede durmalı ? Bir düşünceye göre Mit’te çalıştığı için aforoz etmeli, katliamcı ilan etmeli ve lanet yağdırmalı. Bir diğer düşünceye göre o bir dönem devletin kolluklarından olmuş ve sonrasında istifa ederek sakatladığı için ayrılmak zorunda olduğu kulübüne önce yönetici sonra da başkan olarak dönmüştür . Bu düşünce kapsamında hemen Beşiktaş’ın tarihine ve taraftar grubuna bakmalı. Çünkü bir takım taraftarsız değerlendirilemez. Nasıl bir ideolojiyi o ideolojinin savunucularını değerlendirmeden ve incelemeden anlayamadığımız gibi. Süleyman Seba için iki sonuç çıkıyor ; Birincisi sorgu sonucu herkesin bu sistem içerisinde çarkın dişlisi olduğu gerçeği ve bu gerçekliğin değiştirilebildiği,değiştirildiği sonucu .Ve bizlerin değerlendirmekten imtina ile kaçındığımız nokta ”hayatı bir bütün olarak bakma ” durumu. Eğer sizin dilinizde konuşacak olursam , şu örneği vermek isterim. Deniz Gezmiş bir dönem ”Samsun’dan Ankara’ya Mustafa Kemal Yürüyüşü ” düzenlerken , idam sehbasında ”Yaşasın Marksizmin ve Leninizmin yüce ideolojisi. Yaşasın Halkların Kardeşliği” demiştir. Bu örneği Materyalist Marksist bakış açısı ile somut örnek olarak veriyorum. Örneğimin sonu Heraklitin’de dediği gibi değişmeyen tek şeyin değişim olduğunu kanıtlıyor. Elbette her birisinin hangi süreçlerden geçtiğini unutmayacağız ve eleştirilmesi gerekilen noktaları eleştireceğiz. Fakat nasıl ki Deniz Gezmiş ”Kemalist düşünce ile hareket edip sonrasında Sosyalist bir bakış açısına sahip olduysa ve yeri geldiğinde eleştirdiğimiz gibi. Ama Devrimci Mücadele içerisinde bu eleştiriler verilirken Deniz Gezmiş bizim önderlerimizdense …Ve Süleyman Seba’da bir dönem Mit’te görev yapmış ve sonrasında Beşiktaş ile özdeşleşmiş ve semt halkı ile bütünleşmişse bizim için, takımımız için ” Büyük Başkan’dır ”. Sonrasında Seba için Kapitalisttir söylemleri yükseliyor.Teorik açıdan patronlara Kapitalist denilmesi gerekiyor.Endüstriyel futbol içerisinde Başkanlık yapan bir kişiyi direk Kapitalist ilan etmek ne kadar doğrudur tartışılır.Bu tartışmayı gelecek yazıya bırakalım. Şimdi ise iyi niyetimin ve çok yönlü bakış açımın sonucunda Kapitalist sistem içerisinde , Kapitalist pazar içerisinde hangi birimiz pratik anlamda Kapitalist değiliz ki ? Sorusunu yöneltiyorum… Kapitalistleşmemiş bir yaşamın hayalini kuran kişiler bu sistem dahilinde yaşamını idame ettirdiğini asla unutmamalıdır . Elbette ki bedeller ödemiş ve sokaklarda güzel bir dünya hayali için mücadele eden herkes bugün ”solcudur,devrimcidir,sosyalisttir,marksisttir,anarşisttir ” ve eğer bir ist olamamaktaysa sorun Süleyman Seba Beşiktaşisttir… Evet bu benim tanımım , Beşiktaşist…Ve Beşiktaşistler’in söylemi ”ölümle yaşamı ayıran çizgisiyahla beyazı ayıramaz ki ” .Bu söylemi uzun uzadıya düşünmeli ve bu söylemin arkasında duran Devrimin de bir dinamiği olan takım ruhunu anlamaya, ve Beşiktaş tarafının sokaktaki tutumunu incelemeye davet ediyorum. Das Kapital önsözünde dediği gibi ” Hegel için insan beyninin yaşam-süreci, yani düşünme süreci —Hegel bunu “Fikir” (“Idea”) adı altında bağımsız bir özneye dönüştürür— gerçek dünyanın yaratıcısı ve mimarı olgerçek dünya, yalnızca “Fikir”in dışsal ve görüngüsel (Phenomenal) biçimidir. Benim için ise tersine, fikir, maddi dünyanın insan aklında yansımasından ve düşünce biçimlerine dönüşmesinden başka bir şey değildir.” Süleyman Seba için neden maddi dünyanın insan aklında ki yansıması tezini kullanmıyoruz ? Ve son eklemek istediğim şey şu , eğer bizler bir olaya yada duruma omuzdaşımızın düşüncesini savunma mantığı ile bakarsak elbet yanlış yaparız. Bugün maalesef kaçırılan nokta, hayata karşı kendini sorumlu hisseden her insanın kaygılanması durumu ve bu kaygının sorguya itmesi hali ve bu halin sonucu gerçeğe ulaşma noktasıdır. Buyrun sizi Beşiktaşist olarak kaygıya davet ediyorum…

Fazla söze gerek yok …
“Ölümle yaşamı ayıran çizgi ,
siyahla beyazı ayıramazki.
her yolun sonunda ölüm olsada ,
sevenleri kimse ayıramaz ki…”
Son olarak ”Nefret edenler küme düşsün inşallah ” diyorum.

                                                                                                             Sema Yayla
                                                       ( http://www.belestepe.com/2014/08/18/buyuk-baskanin-yolundan/ )

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

PANAYIR SAATİ

                                                                                                                                 Panayır Saati      Gök maviye yakın , kızıldan bozma bir yavruağzı ile aydınlatıyor içimizi. İçimiz ölümler dehlizinden geçerken mücadele dolu bir acıyla yüklü. Bilinmeyenin kıyısında incelikle taşıdığımız kalbimiz orta yerinden çatlamakta. Çatlaktan sızan ''hü'' sesleri hücum ediyor sabaha. Gök asıldığı yerden kaçmaya hazırlanıyor.  Tersleşmiş başparmaklarıyla kendini Tanrı ilan eden Simülakrlar'ın  cehennemine meydan okuyor Uranos. Dur ihtarına uymuyor Uranos.  Tersleşmiş başparmaklarıyla kavradıkları silahlardan nizami bir ses yankılanıyor. Takıdı tak tak tak, takıdı tak tak , ta tak, taak tak !  Uranos rüzgarı alıyor göğsüne , dağlar boyunca koynunda saklıyor nizami seslerin içine sinmiş ''hü''leri .   Bir yankının içine siniyor tak taklar , rüzgarı hapsediyorlar dağların eteklerine. Dağlar dorukların

NEYİN PARÇASI OLDUĞUMUZU BİLİYORUZ BİLDİRİSİ

         Bizim için; bol direnişli,bol koşmalı,bol gözaltılı,bol hapishaneli,bol ölümlü,bol talcidli,bol limonlu,bol ağlamalı,bol gülmeli,bol sevdalı,bol ayrılıklı,bol dizeli,bol pankartlı,bol sloganlı,bol dayanışmalı ,bol sapanlı,bol mahkemeli yıllar oldu. Onlar için; bol kutulu,bol kanlı , bol çalmalı, bol yalanlı,bol kesmeli,bol camili,bol saraylı  yıllar oldu.  Bizim için; bol umutlu,bol baretli, bol kömürlü, bol ağrılı,bol anneli,bol çocuklu,bol ağaçlı,bol zeytinli ,bol baskınlı,bol boyalı yıllar oldu Onlar için; bol kutulu,bol kanlı , bol çalmalı, bol yalanlı,bol kesmeli,bol camili,bol saraylı  yıllar oldu. Bizim için; bol alkollü,bol halaylı,bol horonlu, bol çadırlı,bol barikatlı ,bol tazyikli,bol kardeşli, bol aşklı,bol sarılmalı,bol yaralanmalı,bol sınavlı,bol bildirili,bol manşetli ,bol madenli, bol kırmızı kartlı yıllar oldu Onlar için; bol kutulu,bol kanlı , bol çalmalı, bol yalanlı,bol kesmeli,bol camili,bol saraylı  yıllar oldu. Bizim için; bol kedili, bol

SİSTEM MELANKOLİKLERİ

                                        ''Gökkuşağı gibi duygulu şiir, ancak karanlık bir temelden çıkarılır, bu yüzdendir ki, dehasına şairin, melankolik ögeler katılır . '' Gothe     Bugünlerde bir melankoli dalgası alıp vuruyor bizi bilmediğimiz kıyılara, örneğin bir halk düşse yere üşeniyor almaya melankolikliğinden. Yada bir kedi ölüyor olsa  karşısında , görmezden geliyor melankoli kafalarında.... Ihlamur ve Ben      Bu melankoli günlerinde  onu tanımaya ihtiyacımız olduğundandır bu yazım.  Tarihte Melankoli      Homeros destanında  ilk melankolik kişiyi görüyoruz. Bu kişi Camus'a göre tanrılar tarafından lanetlenen ve cezalandırılan ilk insan  Sisyphos'un torunu , Bellerophontes 'tir. Ayrıca , Troya savaşlarının ünlü komutanlarından Aias, sonu intiharla biten melankolik kişiliğin ilk örneklerindendir.  Melankoli üzerine ilk kapsamlı çalışma günümüzden iki bin dört yüz yıl kadar önce, Antikçağ,Kos Adası Tıp Okulu'nd