Mekan ve Münevverler
Sema Yayla
1- Mekan ve Kent
Lefebvre üç farklı mekan türünden söz etmektedir.Kentsel alanda doğal mekanın şehirleşme ile tükendiğini,buna karşın mekanın sistem tarafından yeniden üretildiğini belirtir.Somut mekan insanların kullanımına hizmet eden ve insanların günlük yaşamı ile zengileşen bir doğaya sahiptir. Soyut mekan ise sermayenin ve devletin mekanıdır.
Somut mekan olarak 1 Mayıs 1977 Taksim Meydanı belleklerimize kazınan önemli tarihlerden biridir. Daha sonraki dönemler, özellikle 70 sonrası yapılan lüks oteller ve mekanlarla Taksim Meydanı devletin ve sermayenin mekanı haline getirme çabaları ve bu çabalara karşı duruşlarla geçmiştir.
Peki Taksim meydanı bir türlü paylaşılamama nedeni neydi ?
Bunun yanıtını Kapitalist Sistemin şehirleşmeye yüklediği anlama bakarak anlayabiliriz. David Harvey'e (2012) göre,
''Şehirler artı ürünün toplumsal ve coğrafi olarak yoğunlaşmasından doğmuştur.Dolayısıyla kentleşme daima sınıfsal bir olgu olagelmiştir,zira artı ürün bir yerden ve birbirirleri üzerinden elde edilmiş,artı ürünün nasıl kullanılacağının denetimi de daima küçük bir grubun elinde olmuştur(...) Kapitalizm mütemadi olarak ürettiği artı ürünün soğrulması için şehirleşmeye ihtiyaç duyar.Böylelikle kapitalizmin gelişimi ve kentleşme arasında içsel bir bağlantı ortaya çıkar.Öyleyse kapitalist üretimin zamanla artış grafiği ile dünya nüfusunun kentleşmesinin çizdiği grafik arasında büyük oranda paralellik olması şaşırtıcı sayılmamalı''
Ve kapitalist sistem ölçeğinde kurulan kentsel mekan ,farklı kimliklerin,sınıfların,tercihlerin zorunlu olarak bir araya geldiği ve yeni bir hayatın yeniden üretildiği alanlardır. İster çok ünlü bir sanatçı ol, ister kimsenin bakmadığı Suriyeli göçmen ol kentler ve meydanlar senin bir araya gelmek zorunda olduğun mekanındır. İşte tam da bu noktada mekan olarak kentin hatta kent meydanının önemi artıyor. Kapitalist sistemin yüklediği anlamla ve Harvey'in tanımladığı kent bağlamında Türkiye Cumhuriyeti'ne bakacak olursak , İstanbul Taksim Meydan'ı Türkiye Cumhuriyeti'nin, Türkiye Halkları'nın tek ve biricik kenti ve mekanıdır.
2-Kent Hakkı
Kent Hakkı kavramını geliştiren Harvey, Kent Hakkı'nı şu şekilde tanımlar ,
'' Ne tür bir kent istediğimiz sorusu ne tür toplumsal bağlar,doğa ile ilişki, yaşam biçimleri, teknolojik ve güzel duyu değerleri arzuladığımız sorusundan ayrılmaz. Kent hakkı kent kaynaklarına ulaşma bireysel özgürlüğünden çok öte bir şeydir: Kenti değiştirerek kendimizi değiştirme hakkıdır.Ayrıca bireyselden çok ortak bir haktır çünkü bu dönüşüm kaçınılmaz olarak kentleşme süreçlerini yeniden şekillendirmek üere ortaklaşa bir gücün kullanımına dayanır.Kentlerimizi ve kendimizi yapma ve yeniden yapma özgürlüğünün en değerli ama zamanda en çok ilgisiz kalınmış insan haklarımızdan biri olduğunu ileri sürmek isterim ''
Uzak tarih olarak 1977 1 Mayıs'ı, yakın tarih olarak 2013 Haziran Gezi Parkı Eylemleri...
Birbirinden farkı olmayan bu iki ayrı tarihte tek bir irade okuyabiliriz , somut mekanın sahipleri ve soyut mekanın sahiplerinin çatışması sonucunda haykırılan ''Kent Hakkı'mı savunuyorum , yaşama alanıma sahip çıkıyorum ve kendimi ifade ettiğim mekanı size vermiyorum''...
Bugün iki farklı tarihte çıkan tek bir iradeyi okumak önemli ve yaşadığımız son olaylar neticesinde elzem bir hal almıştır.
3- 1. İstanbul Direnali
2013 Haziran'ında farklı renk,inanç,kimlik,dil,ırk ayırt etmeksizin bir araya toplanan ve hayatı ürettikleri mekana sahip çıkarak , hayatı ve mekanı yeniden üretime başlayan asi çocukların bir taraf olduğu ve gazı ,jopu ,silahı ,üniforması ile sermaye-devlet ilişkisinin koruyuculuğunu yapan kolluk kuvvetlerine , şöyle Yeditepe'li şehrin üstüne havalanarak bakalım.
8 Ocak 2013 tarihinde 13. İstanbul Bienali bir açıklama yaptı ''kamusal alan,bir sanat yapıtının varlığından sosyal medyanın sağladığı özgürlük ortamına ve kentsel mekanların kamusal alan olarak belirlenmesine kadar,toplumsal buluşma ve siyasi tartışmanın mümkün olduğu son derece geniş bir alanı içerebilmektedir.Serginin öne çıkarmayı amaçladığı da kamusal alan söyleminin işte bu potansiyelidir '' (Kavramsal Çerçeve Metni,2013 paragraf 2 )
Devletin ve sermayenin dokusunu değiştirme projelerinin tartıştırma hedefinde olan 13.İstanbul Bienali kendisi için mekanlar baktı. Bu mekanlar kentsel dönüşüm projelerine dahil edilen ve kentin güzelleştirilmesi çerçevisinde dokusu değiştirilen mekanlardır. Tarlabaşı başta olmak üzere bir çok mekan gezilerek alanlar belirlendi.
Tam da bu sırada devlet-sermaye işbirliği ile Taksim Meydanı ,Gei Parkı'na yapılması planlanan Topçu Kışlası hayata geçirme çalışmaları başladı.Gezi Parkı ağaçlarının toprağından sökülmesi sonucunda meydanın ve parkın sahipleri sokaklara döküldü. O dönemde ''bu üç,beş ağaç meselesi değildir '' söyleminin yükselmesi tam da kent hakkı kapsamında değerlendirilmelidir.
Gezi Parkı Olayları,Gezi Ayaklanması, Haziran Hareketi , Haziran Kalkışması gibi bir çok tanıma oturtulan 2013 Haziran'ı kendi Direniş estetiğini,sanatını daha önce yapılan 12 bienalin toplamından daha özgür,daha rafine,daha estetik,daha anonim olduğu aşikardır. Hatta Gezi Direnişi sırasında her sokak başında çıkan çin civcivler,cin çiçekler, Turgut Uyar dizeleri, balonlar,bez üzerine yazılmış dertler tek bir imza ile atıldı ''Direnişçi''... Bireyselliğin ortadan kalktığı ve birlikte üretilen hayatın estetik kaygıdan uzak kendi estediğini yarattığı Fluxus hareketi olarak görebiliriz.
Fluxusçu'lar kendilerini '' Fluxus anti-profesyoneldir ve sanatın sanatçıların egosunu beslemek amacıyla yapılmasına karşıdır '' sözü ile tanımlıyor. Bu söz Gezi Direnişi Sanatı'nın bir Fluxus hareketi olduğu söylemimi desteklemektedir.
Direniş'in kendi Sanatı'nı okuyan 13. İstanbul Bienali ise yukarıda belirttiğim ölçüde bir yazı yayınlayarak 13.İstanbul Bienali'ni iptal ettiğini açıklamıştır. Ve 2013 Haziran'ı tarihe ''İstanbul 1. Direnali'' olarak geçmiştir.
İstanbul'dan doğru Türkiye'ye baktığımızda tüm iller bu Direniş'in bir parçasıydı. Ve başkent olarak yüzümüzü Ankara'ya çevirdiğimizde direnişin merkezi ve kentsel mekanımızı ''Kuğulu Park'' seçmiştik...
Günlerce Kuluğu Park Direniş'i ''Direniyoz LA '' söylemiyle devam etmiş ve parkın içerisini yeniden üretmiştik. Üretimlerimizin arasında ''Gezi Duvarı'' adı olarak bilinen bir duvar vardı ... Şimdilerde o duvar , telefon belleklerimizde,internet belleklerimizde ve söylemlerimizde kaldı...
4- Yaratıcı Sınıf -Münevverler*
Sanatçılar,şairler,yazarlar,aktörler,akademisyenler,mimarlar,tasarımcılar,müzisyenler,bohemler v.b kesimlerden oluşan ''yaratıcı sınıf''ı tanımlayan Richard Florida, yaratıcı ekonomide şirketlere rekabet avantajı sağlayacak kaynak olarak yetenekli insanları göstermektedir. Florida'nın sanatçıları kentsel canlanmanın itici gücü ilan eden yaratıcı sınıf tezine göre, ''yaratıcı sınıf üyeleri ve yaratıcılık ancak teknoloji,yetenek ve hoşgörünün bir arada olduğu mekanlarda ortaya çıkmaktadır'' der.
Kültürel ve yaratıcılık odaklı kentsel büyüme söylemi ve ''yaratıcı sınıf '' neo-liberal kentsel yeniden üretim sorunlarının kültür yoluyla sağaltılacağına yönelik bir ''yaratıcı tamir'' stratejisinden ibarettir.
5- 1.İstanbul Direnali'nden Bugüne
Geçmişten bugüne yolculuğumuzun sonu kara bir duvara çıkıyor. Kara duvar üzerine münevverler tarafından yapılan stencil ve imgeler gözlerimizi doldurmaya yetiyor....
Fakat Münevverler bir açıklamada bulundu. ''Gezi dönemine ait yazılamaların bir çoğu kapanmış veya tahrip görmüştür.Grubun tüm üyeleri,gezi döneminde ön saflarda çatışmalarda yer almışlardır.Bizler zaten bu sürecin nasıl geçtiğini çok iyi biliyoruz. Duvar bu şekilde bırakılsaydı eğer,her gelen yazı ile beraber iyice kapanıp,hiçbir yazı veya formun seçilemeyeceği bir hal alacaktı.Ayrıca güvenilir kaynaklardan aldığımız bilgilere göre,belediye 1 yıl sonra burayı mozaikleyip,top yekün kapatacaktı.Bizler bu duvara resmi uyguladıktan sonra,her yıl başka sanatçılar tarafından yeniden boyanarak güncel bir hal alabileceği ve Ankaralıların merakla takip edebileceği bir gelenek haline getirilebileceğini dile getirdik. '' ...
Her yıl başka sanatçıların (münevverler) elinden geçecek olan duvarın karşısında durup gözleri dolan birisi olarak şunu sormak istiyorum ;
Bir sanat eseriyle teke tek ilişki kurduğumuzda,sözgelimi bir resmin alıcısı olduğumuzda, kendimize ilk sorduğumuz soru, bu resim ne diyor,sorusudur.İşte bunun cevabı, bizim edinimlerimizden bulunabilir ancak.
Direnişçi'lerin yaptığı duvarın üzerine örülen ve Münevverler tarafından kara renge boyanan duvar ne diyor acaba ?
Münevver*: TDK tanımına göre aydın, aydınlatılmış,entelektüel,sanatçı anlamındadır.
KAYNAKLAR
İdealkent , Kent Araştırmaları Dergisi, Sayı 10 Eylül 2013 / Ahmet Suvar Arslan , Kent Hakkı Bağlamında Kamusal Alanın Yeniden Talebi ve Kamusal Alanda Sanat Sy:87,107
Sanatın Boyutları / Sıtkı M. Erinç
20.Yüzyıl Batı Sanatında Akımlar / Ahu Antmen
Avareler facebook sayfası
Basınç Dalgaları'na Karşı , Çağdaş Sanat Makalesi / Sema Yayla
Sema Yayla
1- Mekan ve Kent
Lefebvre üç farklı mekan türünden söz etmektedir.Kentsel alanda doğal mekanın şehirleşme ile tükendiğini,buna karşın mekanın sistem tarafından yeniden üretildiğini belirtir.Somut mekan insanların kullanımına hizmet eden ve insanların günlük yaşamı ile zengileşen bir doğaya sahiptir. Soyut mekan ise sermayenin ve devletin mekanıdır.
Somut mekan olarak 1 Mayıs 1977 Taksim Meydanı belleklerimize kazınan önemli tarihlerden biridir. Daha sonraki dönemler, özellikle 70 sonrası yapılan lüks oteller ve mekanlarla Taksim Meydanı devletin ve sermayenin mekanı haline getirme çabaları ve bu çabalara karşı duruşlarla geçmiştir.
Peki Taksim meydanı bir türlü paylaşılamama nedeni neydi ?
Bunun yanıtını Kapitalist Sistemin şehirleşmeye yüklediği anlama bakarak anlayabiliriz. David Harvey'e (2012) göre,
''Şehirler artı ürünün toplumsal ve coğrafi olarak yoğunlaşmasından doğmuştur.Dolayısıyla kentleşme daima sınıfsal bir olgu olagelmiştir,zira artı ürün bir yerden ve birbirirleri üzerinden elde edilmiş,artı ürünün nasıl kullanılacağının denetimi de daima küçük bir grubun elinde olmuştur(...) Kapitalizm mütemadi olarak ürettiği artı ürünün soğrulması için şehirleşmeye ihtiyaç duyar.Böylelikle kapitalizmin gelişimi ve kentleşme arasında içsel bir bağlantı ortaya çıkar.Öyleyse kapitalist üretimin zamanla artış grafiği ile dünya nüfusunun kentleşmesinin çizdiği grafik arasında büyük oranda paralellik olması şaşırtıcı sayılmamalı''
Ve kapitalist sistem ölçeğinde kurulan kentsel mekan ,farklı kimliklerin,sınıfların,tercihlerin zorunlu olarak bir araya geldiği ve yeni bir hayatın yeniden üretildiği alanlardır. İster çok ünlü bir sanatçı ol, ister kimsenin bakmadığı Suriyeli göçmen ol kentler ve meydanlar senin bir araya gelmek zorunda olduğun mekanındır. İşte tam da bu noktada mekan olarak kentin hatta kent meydanının önemi artıyor. Kapitalist sistemin yüklediği anlamla ve Harvey'in tanımladığı kent bağlamında Türkiye Cumhuriyeti'ne bakacak olursak , İstanbul Taksim Meydan'ı Türkiye Cumhuriyeti'nin, Türkiye Halkları'nın tek ve biricik kenti ve mekanıdır.
2-Kent Hakkı
Kent Hakkı kavramını geliştiren Harvey, Kent Hakkı'nı şu şekilde tanımlar ,
'' Ne tür bir kent istediğimiz sorusu ne tür toplumsal bağlar,doğa ile ilişki, yaşam biçimleri, teknolojik ve güzel duyu değerleri arzuladığımız sorusundan ayrılmaz. Kent hakkı kent kaynaklarına ulaşma bireysel özgürlüğünden çok öte bir şeydir: Kenti değiştirerek kendimizi değiştirme hakkıdır.Ayrıca bireyselden çok ortak bir haktır çünkü bu dönüşüm kaçınılmaz olarak kentleşme süreçlerini yeniden şekillendirmek üere ortaklaşa bir gücün kullanımına dayanır.Kentlerimizi ve kendimizi yapma ve yeniden yapma özgürlüğünün en değerli ama zamanda en çok ilgisiz kalınmış insan haklarımızdan biri olduğunu ileri sürmek isterim ''
Uzak tarih olarak 1977 1 Mayıs'ı, yakın tarih olarak 2013 Haziran Gezi Parkı Eylemleri...
Birbirinden farkı olmayan bu iki ayrı tarihte tek bir irade okuyabiliriz , somut mekanın sahipleri ve soyut mekanın sahiplerinin çatışması sonucunda haykırılan ''Kent Hakkı'mı savunuyorum , yaşama alanıma sahip çıkıyorum ve kendimi ifade ettiğim mekanı size vermiyorum''...
Bugün iki farklı tarihte çıkan tek bir iradeyi okumak önemli ve yaşadığımız son olaylar neticesinde elzem bir hal almıştır.
3- 1. İstanbul Direnali
2013 Haziran'ında farklı renk,inanç,kimlik,dil,ırk ayırt etmeksizin bir araya toplanan ve hayatı ürettikleri mekana sahip çıkarak , hayatı ve mekanı yeniden üretime başlayan asi çocukların bir taraf olduğu ve gazı ,jopu ,silahı ,üniforması ile sermaye-devlet ilişkisinin koruyuculuğunu yapan kolluk kuvvetlerine , şöyle Yeditepe'li şehrin üstüne havalanarak bakalım.
8 Ocak 2013 tarihinde 13. İstanbul Bienali bir açıklama yaptı ''kamusal alan,bir sanat yapıtının varlığından sosyal medyanın sağladığı özgürlük ortamına ve kentsel mekanların kamusal alan olarak belirlenmesine kadar,toplumsal buluşma ve siyasi tartışmanın mümkün olduğu son derece geniş bir alanı içerebilmektedir.Serginin öne çıkarmayı amaçladığı da kamusal alan söyleminin işte bu potansiyelidir '' (Kavramsal Çerçeve Metni,2013 paragraf 2 )
Devletin ve sermayenin dokusunu değiştirme projelerinin tartıştırma hedefinde olan 13.İstanbul Bienali kendisi için mekanlar baktı. Bu mekanlar kentsel dönüşüm projelerine dahil edilen ve kentin güzelleştirilmesi çerçevisinde dokusu değiştirilen mekanlardır. Tarlabaşı başta olmak üzere bir çok mekan gezilerek alanlar belirlendi.
Tam da bu sırada devlet-sermaye işbirliği ile Taksim Meydanı ,Gei Parkı'na yapılması planlanan Topçu Kışlası hayata geçirme çalışmaları başladı.Gezi Parkı ağaçlarının toprağından sökülmesi sonucunda meydanın ve parkın sahipleri sokaklara döküldü. O dönemde ''bu üç,beş ağaç meselesi değildir '' söyleminin yükselmesi tam da kent hakkı kapsamında değerlendirilmelidir.
Gezi Parkı Olayları,Gezi Ayaklanması, Haziran Hareketi , Haziran Kalkışması gibi bir çok tanıma oturtulan 2013 Haziran'ı kendi Direniş estetiğini,sanatını daha önce yapılan 12 bienalin toplamından daha özgür,daha rafine,daha estetik,daha anonim olduğu aşikardır. Hatta Gezi Direnişi sırasında her sokak başında çıkan çin civcivler,cin çiçekler, Turgut Uyar dizeleri, balonlar,bez üzerine yazılmış dertler tek bir imza ile atıldı ''Direnişçi''... Bireyselliğin ortadan kalktığı ve birlikte üretilen hayatın estetik kaygıdan uzak kendi estediğini yarattığı Fluxus hareketi olarak görebiliriz.
Fluxusçu'lar kendilerini '' Fluxus anti-profesyoneldir ve sanatın sanatçıların egosunu beslemek amacıyla yapılmasına karşıdır '' sözü ile tanımlıyor. Bu söz Gezi Direnişi Sanatı'nın bir Fluxus hareketi olduğu söylemimi desteklemektedir.
Direniş'in kendi Sanatı'nı okuyan 13. İstanbul Bienali ise yukarıda belirttiğim ölçüde bir yazı yayınlayarak 13.İstanbul Bienali'ni iptal ettiğini açıklamıştır. Ve 2013 Haziran'ı tarihe ''İstanbul 1. Direnali'' olarak geçmiştir.
İstanbul'dan doğru Türkiye'ye baktığımızda tüm iller bu Direniş'in bir parçasıydı. Ve başkent olarak yüzümüzü Ankara'ya çevirdiğimizde direnişin merkezi ve kentsel mekanımızı ''Kuğulu Park'' seçmiştik...
Günlerce Kuluğu Park Direniş'i ''Direniyoz LA '' söylemiyle devam etmiş ve parkın içerisini yeniden üretmiştik. Üretimlerimizin arasında ''Gezi Duvarı'' adı olarak bilinen bir duvar vardı ... Şimdilerde o duvar , telefon belleklerimizde,internet belleklerimizde ve söylemlerimizde kaldı...
4- Yaratıcı Sınıf -Münevverler*
Sanatçılar,şairler,yazarlar,aktörler,akademisyenler,mimarlar,tasarımcılar,müzisyenler,bohemler v.b kesimlerden oluşan ''yaratıcı sınıf''ı tanımlayan Richard Florida, yaratıcı ekonomide şirketlere rekabet avantajı sağlayacak kaynak olarak yetenekli insanları göstermektedir. Florida'nın sanatçıları kentsel canlanmanın itici gücü ilan eden yaratıcı sınıf tezine göre, ''yaratıcı sınıf üyeleri ve yaratıcılık ancak teknoloji,yetenek ve hoşgörünün bir arada olduğu mekanlarda ortaya çıkmaktadır'' der.
Kültürel ve yaratıcılık odaklı kentsel büyüme söylemi ve ''yaratıcı sınıf '' neo-liberal kentsel yeniden üretim sorunlarının kültür yoluyla sağaltılacağına yönelik bir ''yaratıcı tamir'' stratejisinden ibarettir.
5- 1.İstanbul Direnali'nden Bugüne
Geçmişten bugüne yolculuğumuzun sonu kara bir duvara çıkıyor. Kara duvar üzerine münevverler tarafından yapılan stencil ve imgeler gözlerimizi doldurmaya yetiyor....
Fakat Münevverler bir açıklamada bulundu. ''Gezi dönemine ait yazılamaların bir çoğu kapanmış veya tahrip görmüştür.Grubun tüm üyeleri,gezi döneminde ön saflarda çatışmalarda yer almışlardır.Bizler zaten bu sürecin nasıl geçtiğini çok iyi biliyoruz. Duvar bu şekilde bırakılsaydı eğer,her gelen yazı ile beraber iyice kapanıp,hiçbir yazı veya formun seçilemeyeceği bir hal alacaktı.Ayrıca güvenilir kaynaklardan aldığımız bilgilere göre,belediye 1 yıl sonra burayı mozaikleyip,top yekün kapatacaktı.Bizler bu duvara resmi uyguladıktan sonra,her yıl başka sanatçılar tarafından yeniden boyanarak güncel bir hal alabileceği ve Ankaralıların merakla takip edebileceği bir gelenek haline getirilebileceğini dile getirdik. '' ...
Her yıl başka sanatçıların (münevverler) elinden geçecek olan duvarın karşısında durup gözleri dolan birisi olarak şunu sormak istiyorum ;
Bir sanat eseriyle teke tek ilişki kurduğumuzda,sözgelimi bir resmin alıcısı olduğumuzda, kendimize ilk sorduğumuz soru, bu resim ne diyor,sorusudur.İşte bunun cevabı, bizim edinimlerimizden bulunabilir ancak.
Direnişçi'lerin yaptığı duvarın üzerine örülen ve Münevverler tarafından kara renge boyanan duvar ne diyor acaba ?
Münevver*: TDK tanımına göre aydın, aydınlatılmış,entelektüel,sanatçı anlamındadır.
KAYNAKLAR
İdealkent , Kent Araştırmaları Dergisi, Sayı 10 Eylül 2013 / Ahmet Suvar Arslan , Kent Hakkı Bağlamında Kamusal Alanın Yeniden Talebi ve Kamusal Alanda Sanat Sy:87,107
Sanatın Boyutları / Sıtkı M. Erinç
20.Yüzyıl Batı Sanatında Akımlar / Ahu Antmen
Avareler facebook sayfası
Basınç Dalgaları'na Karşı , Çağdaş Sanat Makalesi / Sema Yayla
Paylaşımlarınız için çok teşekkürler
YanıtlaSilhttp://www.intechguvenlik.com