Geceleri uyuyamıyoruz,gündüzleri uyuyamıyoruz ve akşamları kalkamıyoruz...
Yorgun ve hantallaşan bedenlerimizle sokakları karışlıyoruz geceleri. Bir taksi kornaya basıyor, dönüp bakmıyoruz bile. Cebimizde biriken demir paraların hesabını tutuyoruz bi dal sigara niyetine. Ve tanıdık bir mekana gidip çay içiyoruz,bira içiyoruz,ikram edilen tuzlu fıstığı yiyoruz. Yediklerimiz mekanlardan, içtiklerimiz hesap defterlerinden soruluyor çoğu zaman...
Ve ben böyle zamanlarda , genellikle masalarda yenilen tuzlu fıstığa bakıyorum. Bu bakışım , masada tuzlu fıstığı soyanlara hayret edişimdendir hep. Hayretim fıstığın ikram olması ve çılgınca tüketilmesinden gelmiyor, onun ''tuzlu fıstık '' olmasından geliyor. Eğer tuzlu fıstığı soyarsan tuzu gider ve tuzlu fıstık kabuğu masalarda anlamsızlaşan bir eylem haline gelir. Fıstık dediğin tuzlu olur ,ve ben fıstığın tuzlu oluşunu hiç sorgulamadım.Neden fıstığı tuzlu yaptıkları beni ilgilendirmiyor. Benim ilgilendiğim nokta tuzlu fıstığın , tuzsuz ve kabuksuz tüketilmesi.
Tuzlu fıstık bana biranın yanında sadece çerez olarak gelmez. Tuzlu fıstık bana hoş geldin olarak gelir. Dostluğun,değerin bir göstergesidir tuzlu fıstık.Ve tuzlu fıstığın bir anda tüketilen ucuz bir çerez muamelesi görmesi beni hep derinden etkiler. Uzaktan izlediğim masalarda en çok fıstık tüketenler hep konuşanlardır ve hep konuşanlar ,çok konuşanlar ve ondan bundan konuşanlar hep bana kendini gizleme halleri olarak gelir . Gizleme halleri içerisinde, el tuzlu fıstığı soyarken, dudaklar durmadan kıpırdar ve mola niyetine arada bir küçük çerezcik atılır ağza . Ve bazı masalarda , bazı insanların tuzlu fıstığı hak ettiği gibi yediğini görürüm. O insanlar tuzlu fıstık tanesini önce parmaklarının arasına alır ve sonra tuzlarına bakar. Belki o tuz taneciklerinden ben gibi , slüetler-şekiller yakalarlar ve daha sonra yavaşça ağzına atarlar . Tuzlu fıstığın ardından bir yudum bira alınır ve eğer masanda birisi oturuyorsa onunla sohbete devam edilir.
Evet , tuzlu fıstığı hakkıyla yiyenlerin sohbetleri meze gibi gelmez ve bir kaç tabak fıstıktan sonra muhabbet daha da koyulaşır. Tuzlu fıstık sonrasında tuzdan buruşan dudaklar ve kuruyan boğaz vardır. Ve buruşan dudaklar daha iyi tutar sigarayı ve kuruyan boğaz daha iyi yudumlar birayı.
Yani tuzlu fıstığı hak ettiği gibi yiyenler , yani öylesine masaya oturmayanlar ve öylesine konuşmayanlar gibi gelir bana.
Ve masada kalan tuzlu fıstık kırıntıları geceye bizimle devam etmez. Geceye müzik eşlik eder ve müziğe anlam eşlik eder.
Ve uyumayıp müzik dinlediğim geceler en çok anlamın anlamını düşünürüm. Anlamlar bütününe sıkışan bedenlerimizin , kanlı gözlerle biten gecelerin sabahını düşünürüm. Gözlerime kum serpiştiren gecelere kızmayıp , sabahın seherini pencereden izlemeye odaklanırım ... Ve sonra derim ki '' uyunmayan geceler ,uyunmayan sabahlar ve masadan kalkılmayan akşamlar iyi ki varlar ''
Sema Yayla
Yorumlar
Yorum Gönder