Ana içeriğe atla




 



MEKAN
Mekanım odam. Benim odam her yer . Sırtımda taşıdığım gömlek,giydiğim ayakkabı,buzdolabının içi,klozetin kapağı,bira şişesi,musluktan akan su ,şarabın kırmızısı. Yani benim odam ; benim olduğum yer, yani hiç bir yer. Çünkü ben bir yere ait değilim.Ben boşluğun içindeyim.O  boşluk benim odam.O odada sadece ben varım.O odada ağlar, o odada gülemem.O odada uyanır , o odada uyuyamam.Yani benim odamda tüm ezberlerinizi bozunuz.Bu oda boşlukta asılı kalmış küçük odaların hepsini kapsıyor.O küçük odalar ; sizce bir koltuk,bence hafızasını yitirmiş bir dost, sizce bir balık,bence elinden kayıp giden bir aşk. O küçük odalar sizce bir portre bence bir kaos.O odalar sizin tanımınızla nesne,benim tanımımla boşluk.
Bana göre nesne insanın ürettiği bir yanılsamadır.Nesne anlam içermez, ona anlam veren beynimizdir.Mesela sizin tanımızla nesne olarak bir cam vazo .Bana göre o cam vazo kırıldığında, sadece kırık camlar tümü. Sizce bir nesne olarak  insan ; dini ritüeller uygulanır ise öldüğünde  yakılırsa kül,gömülürse kemik ve toprak, çöpe atılmış ise çürümüş  et yığınıdır. Bana göre nesne dediğiniz şeyler mekan içerisinde , sadece mekandır.Mekan ise boşluk,boşluk ise tüm ezberlerini bozduğun yer.Yani nesne boşluğun ta kendisi.
Lütfen odamın içinde olmak için tüm bildiklerinizi unutmaya hazır olun.
Odanın içinde,odalar,odaların içinde ben,benim içimde ise odalarım var.Bu odaya girmeye kararlıysanız, boşluğa dokunmanız lazım.Mesela sağ elinizi kalbinizin üzerine koyduğunuzda kalbe pompalanan kanın sıcaklığını avuçiçinizde hissediyorsanız,kafanızı yastığa koyduğunuzda saçlarınızın dans ettiğini hissediyorsanız odama hoşgeldiniz.Yalnız unutmayın bu odada her şey tepe taklak.
Tüm ezberlerinizi odanın dışında bırakınız.Eğer korkuyorsanız odada kaybolma ihtimaliniz çok yüksek.Belki sarının altından canavar çıkabilir.
Bu odada gerçek olan tek şey boşluk.Boşluk boş kalmaz,boşluk boş kaldı diye de doldurulmaya çalışılmaz.Önemli olan sizin boşluğunuzun bomboş bir boşlukla doldurulan bir boşluk olmaması.Odaya girmek için  boşluğa dokun,boşluğa dokunmak için boşluğu anla.Boşluğu anlamak için tüm ezberlerini boz.En önemli kural bu; tüm öğretileri unut, yeniden ve yeniden boşluğa git.
Mekanım kapalı bir alan ve hacim değil, sınırsız bir boşluk. Mekanı beynin algılayabileceği sınırlar dahilende tanımlayan düşüncenin karşısında olan bir düşünce.Bana göre sınır,sınırsızlıktır. İnsan  şuanda beyninin kaçta kaçını kullanıyor sorunusunun yanıtı kadar olan mekan , benim mekanım değil. Benim mekanım beynin kullanmadığı alanı dürtüyor. Kullanılmayan alanın ne yapıp ne yapamayacağını  soruyor. Ve beyin nesne,nesne bir mekan ve mekan ise  boşluk. Ve insan beyni  boşlukta ,sınırsıza yol alıyor.
 
( Not: Mecbur bırakıldığım bir açıklama. )
 Ve bu sınırsız yolda çok fazla uçurumlar var. Bu uçurumlardan düşmek-düşmemek bizim elimizde.Nasıl mı ? En başta ki kural , öğretileri unut. Uçurumları yaratan başkaları, o uçurumları yok eden bizleriz.*
                                        DERS DIŞISIN
''Mekan konusunda, mekanımı boşluk seçtiğim için dersten atıldım ve bir daha dersine giremeyeceğimi söyleyen hocamla karşı karşıya kaldım. Burası Hacettepe Üniversitesi / Güzel Sanatlar Fakültesi -Resim bölümü, seçkin akademik kadrosu ile sanat tartışması itinayla yapılamaz. Mekan ona göre yapı,canlıyı evrensel boşluktan ayıran anlamında. "Benim mekanım boşluk ve boşluk içerisinde duran nesnelerdir. Yani mekan tüm ezberlerin bozulmasıdır" . Bu cümlenin devamını maalesef getiremedim. Çünkü o sırada fakülte merdivenlerinden iniyordum. Sorun şu ki , bu sistem çökmedikçe istediğin sandık bulunsun,istediğin kedi fakülteye kaçsın boşluğun mekan olduğunu savunduğun ve ezberleri bozman gerektiğini düşündüğün için ,öğretileri reddettiğin için hele birde bunları dile getirme cesaretini kendinde bulduğun için ders dışısın.''
Arkadaşlarımdan birisi  ''Ders Dışısın'' yazımın altına şu yorumu yaptı  ''İşin komik yanı o bahsettiğin ezberler yıkılalı yüz yılı geçti''  . Evet çok önemli bir yorumdu bu, önemli bir  noktaya değinmişti arkadaşım. Bu tartışmalar yüzyıllardır plastik sanatlar alanında yapılıyor. Ama maalesef bu tartışmalar içerisinde yer almamız için önce birisi olmamız lazımmış, eğer öğrenciysen eğitileceksin. Sözün özü  Mekan konusunda Boşluğu yakalama girişimim  eğitim sistemi içerisine yüklenirken hata verdi. Şuan  uçurumun kenarındayım. Ama uçurumları yaratan sizler, yıkan bizleriz.
                                                                                                                                       Sema Yayla

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

PANAYIR SAATİ

                                                                                                                                 Panayır Saati      Gök maviye yakın , kızıldan bozma bir yavruağzı ile aydınlatıyor içimizi. İçimiz ölümler dehlizinden geçerken mücadele dolu bir acıyla yüklü. Bilinmeyenin kıyısında incelikle taşıdığımız kalbimiz orta yerinden çatlamakta. Çatlaktan sızan ''hü'' sesleri hücum ediyor sabaha. Gök asıldığı yerden kaçmaya hazırlanıyor.  Tersleşmiş başparmaklarıyla kendini Tanrı ilan eden Simülakrlar'ın  cehennemine meydan okuyor Uranos. Dur ihtarına uymuyor Uranos.  Tersleşmiş başparmaklarıyla kavradıkları silahlardan nizami bir ses yankılanıyor. Takıdı tak tak tak, takıdı tak tak , ta tak, taak tak !  Uranos rüzgarı alıyor göğsüne , dağlar boyunca koynunda saklıyor nizami seslerin içine sinmiş ''hü''leri .   Bir yankının içine siniyor tak taklar , rüzgarı hapsediyorlar dağların eteklerine. Dağlar dorukların

NEYİN PARÇASI OLDUĞUMUZU BİLİYORUZ BİLDİRİSİ

         Bizim için; bol direnişli,bol koşmalı,bol gözaltılı,bol hapishaneli,bol ölümlü,bol talcidli,bol limonlu,bol ağlamalı,bol gülmeli,bol sevdalı,bol ayrılıklı,bol dizeli,bol pankartlı,bol sloganlı,bol dayanışmalı ,bol sapanlı,bol mahkemeli yıllar oldu. Onlar için; bol kutulu,bol kanlı , bol çalmalı, bol yalanlı,bol kesmeli,bol camili,bol saraylı  yıllar oldu.  Bizim için; bol umutlu,bol baretli, bol kömürlü, bol ağrılı,bol anneli,bol çocuklu,bol ağaçlı,bol zeytinli ,bol baskınlı,bol boyalı yıllar oldu Onlar için; bol kutulu,bol kanlı , bol çalmalı, bol yalanlı,bol kesmeli,bol camili,bol saraylı  yıllar oldu. Bizim için; bol alkollü,bol halaylı,bol horonlu, bol çadırlı,bol barikatlı ,bol tazyikli,bol kardeşli, bol aşklı,bol sarılmalı,bol yaralanmalı,bol sınavlı,bol bildirili,bol manşetli ,bol madenli, bol kırmızı kartlı yıllar oldu Onlar için; bol kutulu,bol kanlı , bol çalmalı, bol yalanlı,bol kesmeli,bol camili,bol saraylı  yıllar oldu. Bizim için; bol kedili, bol

SİSTEM MELANKOLİKLERİ

                                        ''Gökkuşağı gibi duygulu şiir, ancak karanlık bir temelden çıkarılır, bu yüzdendir ki, dehasına şairin, melankolik ögeler katılır . '' Gothe     Bugünlerde bir melankoli dalgası alıp vuruyor bizi bilmediğimiz kıyılara, örneğin bir halk düşse yere üşeniyor almaya melankolikliğinden. Yada bir kedi ölüyor olsa  karşısında , görmezden geliyor melankoli kafalarında.... Ihlamur ve Ben      Bu melankoli günlerinde  onu tanımaya ihtiyacımız olduğundandır bu yazım.  Tarihte Melankoli      Homeros destanında  ilk melankolik kişiyi görüyoruz. Bu kişi Camus'a göre tanrılar tarafından lanetlenen ve cezalandırılan ilk insan  Sisyphos'un torunu , Bellerophontes 'tir. Ayrıca , Troya savaşlarının ünlü komutanlarından Aias, sonu intiharla biten melankolik kişiliğin ilk örneklerindendir.  Melankoli üzerine ilk kapsamlı çalışma günümüzden iki bin dört yüz yıl kadar önce, Antikçağ,Kos Adası Tıp Okulu'nd