Terlikler Kafayı Vurmuş
Hide and Seek, Çap 50, akrilik, 2020, Sema Yayla
Kapalı bir gökyüzüne uyuduk, göğü yıldırımlar selamlarken
yanmış bir ağaç dalının damarları gibi darmadağın duruyoruz ortalık yerde. Çok
yorgunuz, yorgunluğumuz havanın ışıl ışıl
mor kümeleri mi yoksa yeryüzünde dans eden yolcuları mı bilemiyoruz. Ağır ağır
damarlarımızdan oksijen hatları ilerlerken,
dansçıların ağır aksak ritimleri hızlanır hızlanmaz sağanağa
yakalanıyoruz. Eriyen bonibonlar gibi renklerimiz birbirine karışarak, kahverengiye
boyanıyoruz. Hani renkli mısırlar yapmak
için, tavaya attığımız bonibonlar var ya, işte tam da bunlar, onlar. İlk başta,
hepsi ebemkuşağı gibi renklerini bırakır tavaya ve yavaş yavaş birbirine
karışarak yekvücut olur. Devamında mısıra yapışır, acı bir ağda tadında. Sonra
o mısırlar mide yerine iş görmez damgası ile çöpe, yani kimsenin istenmeyeni
olarak karanlığa atılır. Peki, karanlık nasıldır desem size, hangi şekil tariflersiniz?
Belki biraz ıslak, yosun kokuyor, biraz daha ilerleyince düz
bir koridor ile karşılaşıyoruz, tedirgin edici ve nefes kesici, belki ileride
yolcular vardır. Belki biraz ciğerlerimize küçük kabarcıklar doluyordur ve bum
nefesimiz kesilmiştir. Karanlık bir yol mu yoksa tabut mu bilemiyoruz, yooo
hayır biliyoruz. Dümdüz çıkmaz bir dört köşe işte, adına ne dersen de, kelime
manasını değiştiremez sonuçta. Bu
cevabın tek bir sorusu olamaz, susmuyoruz ve rutine dönüyoruz. Işık’a.
Işık, nedir desem size, ne dersiniz ? Kuru bir havası var, iç açıcı ve şeffaf bir
küre. Ciğerlerimiz nasıl, fevkalade. Peki ya ruhumuz, ruhumuz burada ne
hissediyor. Şımarık bir çocuktan başka bir şey değil, anca hoplayıp zıplıyor,
sonra kendi çevresinde yedi kere dönüp, kendi yanağından bir makas alarak bonibonları
yuvarlıyor. Yolcularla karşılaşıyor, pat deliği boyluyoruz. Delik bu, eğer
Alice isen bir tavşanla karşılaşırsın, eğer bir yolcu tarafından itilmişsen ve
şanslıysan Hades ile karşılaşma ihtimalin çok yüksek. Belki bir gemi bulur ve
karşı kıyıya kadar seni bırakacak bir kaptan ile uzlaşırsın. Eğer kaptanı bulup
Hades’in ülkesine gidersen, bir gün asel ırmağına parmak daldırma şansın
var, yani umudun. Şansız biriysen vay
haline, tıkadın deliğin girişini. Ne bir tavşan sana yol gösterir, ne de
Kharoon’a bahşiş verecek kadar vaktin olur. Anca o delikte tepeye dikilmiş
ayakların çırpınıp durur. Kıç tarafın
ışık, baş tarafın karanlıkta kalmıştır. Sağa sola kıpırdasan da nafile, deliği
tıkadın bir kere. Delikten geçmek ya da geçmemek, tüm derdin bu olur. Hayır, geçsen bir dert geçmesen bir dert.
Dert, ne büyük bir anlam. Toplu iğne dağlarında pamuk
toplamaya benziyor. Topladığın pamuklar küfeyi dolduruncaya kadar uçuşuyor
göğe, gelen geçen yolcuların payına ise kanamış bir çift terlik kalıyor. Ayaklar tepeye dikilmiş, tepesinde terlikler
diyorlar en fazla. Neydi o söz, terlikler kafayı vurmuş. Kafa delikte,
karanlığın rutubetli havasından bir fırt çekip ciğerlerini solduruyor. Ayaklar
kan çanağı içinde, terlikleri çalınmış.
Terlikler kafayı vurunca, sokakları adımlamış. Her birimize
sokak havası bahşediyor, yolcular ise terliklerden bağımsız her yerde dans
peşinde. Yani her şey, bir başka şeyin
varlığını yok sayarken, ince uzun yuvalarımız seğirmekte. Birilerinin kopmuş
kalbi, diğerinin erimiş beyni, bir başkasının kangren olmuş hayal filizleri
kırılmakta. Mevsimler artık soğuk ve yakıcı. Hani buzu alıp kulağının içine
sokarsın ya, orada ateşe benzer bir yankı, ilerledikçe boğazı dolduran is ve
gerisi okyanusun dibinde tuzlu suyun yakıcı anısı. Yani her şey boğulmakta.
Dört köşe olmaktan uzak durmak lazım aslında. Ama , ama ile başladıysam bu söze , yanlış kanının aksine daha dikkatli okunmalı
öncesi, sonrası daha da dikkatli. Yanlış kanı, herkesin doğru bildiği
yanlışlıklar.
Hani ışıkta şımarık çocuk edasında ağlasan belki eline
bonibon verirler ve sen mısır yapmaya kalkarsın, deliğe düşer karanlığa uyursun
ve kaptanı bulursun yada bulmazsın,
geçemezsin ortada kalırsın, çıkarsın ışıkta tekrar mısır yaparsın. Yani bunlar
tekerrür.
Kimse kimseye neden renklerin kahverengi deme lüksüne sahip
değil. Çünkü renkleri ışığın kırılma açısı ile görürüz. Işık eğer bir kere
terliklerin ritmine ayak uydurduysa, bunun geri dönüşü olmaz, olamaz. Yolculara
bakarsın, nereden gelip nereye gidiyorlar diye düşünecek olursun. Belki üç beş cevap
akar düşünce gölünden.
Gelin boylu boyunca düşünce göllerinde yıkanarak arınalım.
Sema Yayla
Yorumlar
Yorum Gönder