Sema YAYLA
18.yy 2.Sanayi Devrimi'nden sonra gelişen ekonomi ve bulunan icadlarla birlikte tam anlamıyla küreselleşme hayata geçmiş ve insanlık tarihinde yeni bir dönem başlamıştır. ''Toulmin’e (1999, 906) göre insanlar ve toplumlar gittikçe üst üste binişen hatta ülkelerin sınırlarını bile aşan faaliyetlere girmiştir.Seyahat, iletişim,finansman, ticaret, spor müsabakaları,meslekler ve hatta popüler müzik artık tek bir ülkenin sınırları içine hasredilemez olmuştur.Buna benzer bir çok ilişki ve faaliyet, uluslararası bir niteliğe kavuşmuştur * '' . Küreselleşmenin getirdiği dalga ile birlikte Modernizm yükselmiş ve yeni dünya düzeninin estetik yüzü olmuştur.
Modernite, sanat veya endüstriyel sistem. Bu durum kitlesel tüketim döngüsünde ilerleyen bir anlaşma gibi , '' ürünün '' gerçekleşmesinde sanatın statüsünün değişkenliğini ve endüstriyel bir ürünün estetik bir ürüne dönüşmesine paralel belirtilerin birçoğunu kontrol eder.Modernizme göre; eserin özgünlüğünün,baştan çıkarma gücünün ve aynı zamanda ekonomik ve estetik olay örgüsüsündeki değerinin önemi büyüktür..Yaşam içerisinde gerçekliğin kalmadığını ve yeni bir kültür ihtiyacı olduğunu düşünen Modernistler Sanat'ın kendisini konu edinmişlerdir. Aynı zamanda kendilerine konu ettikleri sanat'ı halka tanıtma-kabullendirme (tüketmelerini sağlama) ve bu kabulu gerçekleştirmek için aracı (koleksiyoncu-tüccar-galerici) konusuna büyük önem göstermişlerdir. Eserlerini gösteri biçiminde tüketirler ve tükettirirler,ürünlerini tüketim sembolü olarak tükettirirler, ürünlerini heyecan verici semboller olarak tükettirirler. Kısacası tüket,tükettir ilişkisini topluma kazandırmaya çalışırlar.
20.yy'a geldiğimizde ise II. Dünya Savaşı ile karşılaşıyoruz. Dünya çapında yapılan iki savaştan ikincisi olup, dünya milletlerinin çoğunun yer aldığı, 1939'dan 1945'e kadar süren küresel bir askeri çatışmadır. Bu çatışma sonunda büyük pazar paylaşımı ve anlaşmalarla sağlanan ortamın kültürel etkisi ; Modernizmle birlikte sunulan ''tüket,tükettir'' sloganı sorgulanmaya başlanmış ve bu sorgulama toplumu ile birlikte , Çağdaş Sanat dönemin yenidoğanı olmuştur...
1945 yılından yenidoğan olarak hayatla temasını kuran Çağdaş Sanat , kendinden önceki üretilen sanat eserlerini eleştirmiştir. Ve kuşkusuz Çağdaş Sanat'tan önce doğan sanat anlayışları kendinden öncekini eleştirmiş ve bu eleştiri ile birlikte kendini var etmiştir.
Çağdaş Sanat, Modernizm'in ;
Attığı tüket-tükettir sloganına ,
Yıllık Salon sergilerinin açma ve satma düşüncesine dayanan , bu düşünceyi merkezileştiren ve fazlasıyla koruyan akademilerine ,
Üretici (sanatçı) ile tüketici (halk) arasında bağı sağlayan ve ürünü (eseri) pazarlayan aracıya (koleksiyoncu-galerici-tüccar-eleştirmen) ,ekonomik piyasa kurallarının sanatsal bir alana dayanmasına,
Tüketimi kültür haline getirmelerine
Sanatçı figürünün çok ön plana çıkmasına,
Estetik anlayışına karşıydı.
Çağdaş sanat, kendi kendine ortaya çıkma, kalıcı olma ve kabul görme çabası içinde değildi. Hissedilebilir doğruluğun şimdisi metaforu üzerine kurulu bir anlayışı benimseyen Çağdaş Sanat '' burada ve şimdi anla'' sloganını atmıştır.
'' Sanatı ''burjuva hastalıklarından'' kurtarmak! Ölü sanattan arınmak!Sanatta devrimci bir akım başlatmak!.. '' George Maciunas'ın (1931-78) yazdığı ''Fluxus Manifestosu''nda, 1960'lı yılların en radikal sanat hareketlerinden biri olan Fluxus'un amaçları böyle sıralanıyordu .
''Eylemlerimiz, sosyo-politik mücadeleden ayrı düşünülürse bütün anlamını yitirir. Harekerlerimizi koordine etmezsek, gelip geçici yeni bir 'yeni dalga', yeni bir 'Dada Kulübü' olmaktan kurulamayız.'' Çağdaş Sanat içerisinde yer alan Fluxus'un, kendisini tanımlarken ki kullandığı bu cümle , bize Çağdaş Sanat'ın kendinden önce üretilen sanat eserlerine eleştirisinin biçimsel yanıtının fikrini gösteriyor.
Litvanya asıllı Amerikalı sanatçı George Maciunas, 1961'de açıp bir yıl sürdürebildiği galerisini kapattıktan sonra çıkardığı dergiye ''akış'' anlamına gelen ''Fluxus'' adını vermiş, 60'lı yıllarda yaptığı geziler ve konuşmalarıyla Fluxus düşüncesinin yayılmasında etkili olmuştur . Fluxus , ortak bir üslup olmaktan çok , o akışa kapılan sanatçıların taşıdığı ortak bir tavırdı.
Sanatla hayat arasındaki sınırları yok etmek amacıyla sokak gösterileri,elektronik müzik konserleri, ses enstalasyonları ve performanslar gerçekleştirmişlerdir.Fluxus'çuların deneysel sanat etkinlikleri , 60'lı yılların kaynayan toplumsal ortamında gençliğin yıkıcı ruh halinin bir ifadesine dönüşmüştür. Fluxus'un geleneksel sanat nesnesinin dışlayarak , tuvalden hayata - galeriden sokağa- salondan parka çıkan ve kalıcılık yerine gelip geçiciliği seçen o ân'a akan ve bitmiş yapıt yerine süreçselliği benimseyen tavrı nedeniyle günümüzde sadece fotoğraflarını izleyebiliyoruz.
'' Fluxus anti-profesyoneldir ve sanatın sanatçıların egosunu beslemek amacıyla yapılmasına karşıdır ''
KAYNAKLAR
*Küreselleşme, Bilgi Toplumu ve Eğitim / Refik BALAY . Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, yıl: 2004, cilt: 37, sayı: 2, 61-82
**Çağdaş Sanat / Anne CAUQUELIN . Dost Kültür Kitaplığı , Türkçesi:Özlem Avcı ,Eylül 2005, Ankara, 142 sayfa
**Oluşum Süreci İçinde SANATIN TARİHİ / Nazan İŞPİROĞLU- Mazhar İŞPİROĞLU . Hayalbaz Kitap,Sanat Kuramları 5 , Ocak 2010 , İstanbul, 194 sayfa
**20. Yüzyıl Batı Sanatında Akımlar / Ahu ANTMEN . Sel Yayıncılık, Sanat Kitapları 01 , İstanbul, 300 sayfa
** Çağdaş Sanat'ın Modernizm Eleştirisi Makalesi / Sema YAYLA . Çağdaş Sanat Dersi Final Makalesi, yıl: 2015
Yorumlar
Yorum Gönder